Disk Gündem Asgari Ücret Başkan Yardımcısı Yılmaz ile Görüştü: “Türkiye Asgari Ücret Ülkesi Olmaktan Çıksın…
CEYLAN SAĞLAM
DİSK, Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile görüştü. Konfederasyon heyeti, Yılmaz’a sundukları raporda; Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanununda değişiklik yapılması gerektiğini belirtti. Raporda, “Yasanın sendikal hakların kullanılmasını engelleyen diğer hükümlerinin devam etmesi, istenen olumlu sonuçların alınmasını engellemiştir” denildi. Ayrıca raporda; “Türkiye’de toplu iş sözleşmesi kapsamının düşük olmasının önemli bir sonucu da ücretlerin asgari ücrete yakınlaşmasıdır. Türkiye’nin asgari ücretle yaşayanlar ülkesi olmaktan çıkması için ücretlerin toplu sözleşme ile belirlenmesi gerekir. A Toplu iş sözleşmesi kapsamının genişletilmesi için atılacak adım kanunun 40. maddesinde belirtilmiştir. Uzatma mekanizmasının uygulanması olacaktır”.
DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ yöneticileri 1 Ağustos Salı günü Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile bir araya geldi. Söz konusu toplantıya konfederasyon genel başkanı Dilek Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çalışkan, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Alaaddin Sarı ve DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan katıldı.
DİSK heyeti, konfederasyonun çalışma omurgasındaki temel sorunlara ilişkin görüşlerini içeren bir raporu Başkan Yardımcısı Yılmaz’a sundu. Sunulan raporda, Aralık 2012’de yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun işçilerin örgütlenme özgürlüğünü ve sendikal faaliyetleri engellediği ele alındı.
Edinilen bilgiye göre Yılmaz, konfederasyon yöneticilerine Orta Vadeli Program hakkında bilgi verdi.
“ILO VE AVRUPA KONSEYİ NORMLARINA GÖRE SENDİKAL HAKLARIN YAPILMASI AB MÜZAKERE SÜRECİNİN ÖN KOŞULLARINDAN BİRİDİR”
Çerkezoğlu ve Serdaroğlu’nun imzaladığı değerleme raporunda şunlar kaydedildi:
“Bilindiği üzere 12 Eylül askeri darbesinin ardından 1983 yılında çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı kanunlar ülkemizde yasaklarla dolu bir birlik düzeni oluşturmuş ve bu durum uzun yıllardır tartışılmaktadır. Bu tartışmaların ardından 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Aralık 2012’de yürürlüğe girdi. Bu kanunla, üyelik için noter şartı kaldırıldı, sendikal faaliyetlere ilişkin bazı yeni düzenlemeler yapıldı, toplu iş sözleşmesi grevi ve lokavt sistemi yeniden düzenlendi.
Hatırlanacağı üzere 6356 sayılı Kanundan önce yürürlükte olan 2821 ve 2822 sayılı kanunlar döneminde mevcut anti-demokratik hükümler ve örgütlenme özgürlüğünün korunamaması önemli sorunlara yol açmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) sözleşmelerinin uygulanmasını izleme ve denetleme görevini yürüten ILO Uzmanlar ve Uygulama komitelerinin toplantılarında sık sık gündeme gelmiş ve ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Özellikle toplu iş sözleşmesinde çifte baraj olması, üye olmak için noter şartı, toplu iş sözleşmelerinden yararlanma düzeyi ve grev hakkına getirilen sınırlamalar ILO tarafından toplu iş sözleşmesinin kullanılmasını engelleyen düzenlemeler olarak sayıldı. örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı hep eleştirilmiştir. Öte yandan, sendikal hakların ILO ve Avrupa Konseyi normlarıyla uyumlu hale getirilmesi AB müzakere sürecinin ön koşullarından biridir.
“KANUNUN SENDİKAL HAKLARIN KULLANILMASINI ENGELLEMEYE YÖNELİK DEVAM HÜKÜMLERİ, OLUMLU SONUÇLARIN SAĞLANMASINI ENGELLEDİ”
6356 sayılı Kanunu hazırlayanlar, bu Kanunun ILO normlarına aykırı düzenlemeleri ortadan kaldırmak ve çalışma hayatında 12 Eylül’ün uzantısı olan yasakçı zihniyeti değiştirmek amacıyla hazırlandığını açıkça vurgulamıştır. Ancak yasanın yürürlüğe girmesinden 11 yıl sonra bugün ortaya çıkan duruma bakıldığında, ne yazık ki değişikliklerle istenilen hedeflere ulaşılamadığını belirtmek zorundayız.
6356 Sayılı Kanun ile üyelikte noter şartının kaldırılmasıyla görece olumlu bir gelişme sağlanmışsa da, Kanunun sendikal hakların kullanılmasını engelleyen diğer kararlarının devam etmesi istenilen olumlu sonuçların alınmasını engellemiştir.
“6356 SAYILI KANUN’un amaçladığının aksine, UYGULAMADA BİRLİK HAKLARI VE TOPLU SÖZLEŞME HAKKI ALANI GENİŞLETİLMEMİŞ, İNCELEME ÜZERİNE OLUŞTURULMUŞTUR”
Öte yandan, yeni Kanun ile getirilen ‘e-devlet sistemi üzerinden üyelik’ uygulamasının objektif ve tarafsız bir şekilde uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin işyeri-iş tartışmaları sistemi tıkamakta ve hak kayıplarına yol açmaktadır. Özellikle otorite sisteminin çoğunlukçu yapısı, sendikal hakların özünü zedeleyen sonuçlar doğurmuştur.
Bunların yanı sıra en önemli iki alanda son dönemde önemli sorunlar ortaya çıktı. İlk olarak, 6356 sayılı Kanun ile amaçlananın aksine, uygulamada sendikal haklar ve toplu sözleşme haklarının kapsamı genişletilmemiş, aksine bazı muafiyetler kaldırılarak daraltılmıştır. İkinci olarak, toplu iş sözleşmesinin yetkilendirme sürecinde günümüzde yaşanan olaylar, bu hakkın kullanılmasını ortadan kaldıracak bir nitelik kazanmıştır. Özellikle yetki tespiti davalarında yaşanan sorunlar, Kanun’da yer alan hızlandırıcı hükümlerin hiçbirinin etkin bir sonuç vermediğini ortaya koymaktadır. Üye sendikalarımızdan alınan bilgilere göre yetki tespiti davalarının yargı süreci 10 yılı bulabilmektedir. Kanunda yer alan yargılamayı hızlandırma kararları herhangi bir işlev görmemektedir. Patronların Kanun’a karşı hile sayılabilecek çeşitli uygulamalarının önüne geçilmesi mümkün değildir.
“SEKTÖRLER YÖNETMELİĞİ DE DAHİL OLMAK ÜZERE ÇEŞİTLİ YÖNETMELİKLER YÜKLENMELİ VE REVİZE EDİLMELİ”
6356 Sayılı Kanun’da yargılama sürecini kısaltan düzenlemelere rağmen uzun yargılama süreleri devam etmekte ve bu süre eskiye göre azalmak bir yana, giderek artmaktadır. Günümüzde çalışma bağlantılarında gerçek anlamda demokratik bir ortamın oluşması ve anti-demokratik uygulamaların önüne geçilebilmesi için yetkilendirme davalarının bir an önce sonuçlanmasını sağlayacak analizlerin oluşturulması zorunludur. Bu analizlerden biri de bakanlık tarafından yapılan yetki tespitlerine yapılan itirazın TİS sürecini durdurmadığı; obur yetkilendirme sürecinde işyeri referandumlarının uygulanmasıdır. İşyerinde referandumun hayata geçmesiyle birlikte yetki belirleme süreci daha hızlı sonuçlanacak. Genel olarak, ‘İş Kolları Kanunu’ dahil olmak üzere çeşitli düzenlemeler gündeme alınmalı ve katılımcı tekniklerle gözden geçirilmeli ve revize edilmelidir.
“TÜRKİYE’NİN ASGARİ ÜCRET ÜLKESİ OLMADAN SONRA TOPLU SÖZLEŞME YOLUYLA BELİRLENMESİ GEREKİYOR”
Türkiye’de toplu iş sözleşmelerinin kapsamının düşük olmasının önemli bir sonucu, ücretlerin asgari ücrete yakınsamasıdır. Türkiye’nin taban fiyatla yaşayanlar ülkesi olmaktan çıkması için fiyatların toplu pazarlık yoluyla belirlenmesi gerekiyor. Toplu iş sözleşmesinin kapsamının genişletilmesi için atılacak bir adım da Kanunun 40 ıncı maddesinde yer alan uzatma sisteminin uygulanması olacaktır.
“İŞÇİ ALACAKLARINA UYGULANACAK FAİZ ORANI MEVDUATLA DOĞRULTUSUNDA YÜKSEK BİR FAİZ OLARAK BELİRLENMELİDİR”
Ayrıca enflasyonun yüksek olduğu bu dönemde bazı işyeri alacaklarına uygulanan yüzde 9 yasal faiz oranı bazı patronlar tarafından özlük alacaklarına ucuz kredi olarak görülmekte, çalışanları uzun süren davalarla alacaklarını almak zorunda bırakmakta ve çalışanları mağdur etmektedir. Bu nedenle personel alacaklarına uygulanacak faiz oranları karmaşasına son vermek için tüm personel alacaklarına uygulanacak faiz oranının mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle bahsettiğimiz konuların ele alınması, değerlendirilmesi ve analiz yollarının ortaya konulması gerekmektedir. Uygun adımların atılabilmesi için Ekonomik Sosyal Kurul ve Üçlü Danışma Kurulu başta olmak üzere sosyal diyalog mekanizmalarının işletilmesini gerekli gördüğümüzü belirtiriz.”